Saturday, August 3, 2013

(GugukluhayaT) DERLEMELER...(62)........................................G

Mustafa filminde göremediğimiz, ama filimde geniş yer tutan içki sofrasının 
yerine yeni nesillerin bilmesi gereken bir hikayeyi paylaşıyorum: 
  
 
Ord.Prof.Dr. Sadi İrmak 'ın anısı: 
"İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci  olduğum sıralar, okul
duvarında bir ilan gördüm:  "Avrupa'ya talebe   yollanacaktır. "
Allah  Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan   yeni imzalanmış,
bu durumda Avrupa'ya talebe... Lüks  gibi gelen bir şey...
Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi  içinden 11 kişi  seçilmişiz. Benim ismimin yanına  Atatürk,
 "Berlin Üniversitesi'ne
gitsin."  diye yazmış.
Vakit geldi,  Sirkeci Garı 'ndayım; ama  kafam çok karışık.
Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada  unuturlar mı? Para yollarlar mı?
Tam gitmemeye karar  verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta  müvezzi ismimi  çağırdı.
"Mahmut Sadi!  Mahmut Sadi! Bir telgrafın  var."
"Benim" dedim.
Telgrafi açtım, aynen şunlar yazıyordu:
"Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum,  alevler olarak geri   dönmelisiniz."
İmza
Mustafa Kemal 
Okuyunca    düşündüklerimden olağanüstü utandım.  "Şimdi gel de
gitme, git de çalışma, dön de bu  ülke için canını verme." dedim.
"Düşünün 1923'te o kadar işinin  arasında 
11 öğrencinin nerde,  ne zaman, ne hissettiğini  sezebilen,
ona göre telgraf çeken bir liderin  önderliğinde bu ülke için  can verilmez mi?"
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm.  Önce Istanbul  Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji  
Enstitüsü'nü kurdum.
Kürsü başkanı oldum. Daha  sonra ülkemin başbakanlığını yaptım. 
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim  adamıyım.. 
  
Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak
**************************************************************************************************************************
KISSADAN HİSSE...

 

Denizli'de araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir Denizli horozunun sabahın erken saatlerinde yüksek sesle ötmesinden çok rahatsız olmuşlar... 
Sabahın köründe ortaya çıkan horoz, önce dikleniyor, sonra dakikalarca ötüyormuş... 
Tabii ekipte ne uyku ne de huzur bırakmıyormuş.. . 
Sonunda sabırlar tükenmiş... 
Susturmak için başlamışlar horozu kovalamaya.. . Horoz önde.. Gençler peşinde... 
Mahalle arasına dalmışlar... Kovalamacayı gören, fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede, seslenmiş: 
- Hey, evlatlar!.. Bu zavallı horozu niye ürkütüyorsunuz? .. 
- Dede, sabahın köründe ötmeye başlıyor, kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden başını keseceğiz!.. 
- Yazıktır evladım yapmayın!.. demiş ihtiyar, 'Bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha da rahatsız etmez sizi...' 
Gençler bunun üzerine kovalamayı bırakmışlar. 
Ertesi sabah, hafif 'gak - guk' sesleri dışında horozdan kayda değer hiçbir ses çıkmadığını görünce de şaşırıp dedeye koşmuşlar: 
- Yahu dede, ne yaptın da bu horozun sesini kestin?.. 
İhtiyar gülmüş: 
- Kıçına zeytinyağı sürdüm. Horoz kabararak ötmeye yeltendiğinde, gerisi tutmuyor ki kuvvet alsın... Ancak 'gak - guk' edebiliyor.. . 

Kıssadan hisse: 
Arkan sağlamsa, istediğin kadar kabarır, diklenir, sözünü dinletirsin. 
Arkan bir gevşemeye görsün, ancak 'gak-guk' edersin...
 
   *******************************************************************************************************************************************************************


Vietnam'da "zaiyat" vermek istemeyen bir Amerikan general 'temizlik' harekâtında alması gereken bir köy'ü taş taş üstünde kalmayana kadar bombalatır. Özel birlikler köyü sarar ve tek tek evleri arayıp 'temiz' raporunu verip, 'alındı' listesine bir yenisini ekleyip tam köyden ayrılırken, arkalarından tek bir el ateş edilir. Yine inanılmaz bir bombardıman başlar. Mantar gibi yükselen alev topları, makinalıların sinir bozucu sesi ve arkasından korkunç bir ölüm sessizliği. Yine özel timler her bir deliği ararlar ve döküntülerin arasında bir deri bir kemik Vietnamlı bir çocuğu elinde bir tüfekle bulurlar. Çocuğu doğrudan generalin önüne getirirler. Generalin sağ gözü hayli belirgin protez yani takmadır.

Çocuğa dönüp :

- Bak sana bir şans vereceğim. Hangi gözümün gerçek olduğunu bil, seni kurşuna dizilmekten kurtarayım.

Çocuk bir an generalin yüzüne bakar ve ;

- Sağ gözün gerçek general! der...

General şaşırır ;

- Nasıl olur, sağ gözüm takma ve çok belli, niye böyle dedin?

Çocuk ;

- Çünkü o daha insancıl bakıyor!!! der...

(Alıntıdır)

Şahin Erkenez-Marmaris

********************************************************************************************************


--
You received this message because you are subscribed to the Google Groups "Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email to gugukluhayat+unsubscribe@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at http://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/groups/opt_out.
 
 

0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home


Real Estate