Friday, August 2, 2013

(GugukluhayaT) HAYATIN İÇİNDEN KAHVE MOLASI.......G..........Hayat Devam Ediyor-EMEL SAYIN-.mp3


 

                   HAYATIN İÇİNDEN

                                                 KAHVE MOLASI

    

Hüseyin BAYHAN

 

 

 

 

 Hayat Bilgisi

      

      Dost Diye Diye

 

       İnsanın bu kaypak dünyada tutunmasını sağlayan, varlığını anlamlı kılan biraz da dostlarıdır. Lügatinde dosta ve dostluğa dair kelimeler bulunmayan bir dil ne kadar soğuk, o lügatin sahibi topluluk ne kadar bedbaht bir topluluktur. Dostu ve dostluğu yaratan Allah'a hamdolsun, başta peygamberler olmak üzere cümle dostlara, Allah dostlarına selam olsun.

     Dost kardeşin kardeşidir, desek yalan söylemeyiz. Yeryüzünde dost olarak gördüğümüz kişiler yerine göre kardeşten daha evlâdır. İnsanın bu kaypak dünyada tutunmasını sağlayan, varlığını anlamlı kılan biraz da dostlarıdır. Allah cümle insanları iyilerle karşılaştırsın duasında bulunalım ve diyelim ki; kimle beraber olduğunuz kimliğinize de yansımaktadır. Sizin kim olduğunuz kimlerle düşüp kalktığınıza, sırrınızı kimlerle paylaştığınıza bağlıdır. Kimseden dost olmayacağını söylemek ne kadar abes ise, her önüne gelene dost gözüyle bakmak da o kadar abestir.

    Dost seçilendir, onun için seçkindir; arkadaşlığınız da, yoldaşlığınız da bu kişilerin dost olmasıyla anlam kazanmaktadır. "Önce refik sonra tarik" hikmetindeki refik, dostun ta kendisidir. Dost vardır, çıkılmaz yokuşları, geçilmez uçurumları size hissettirmeden yol yapar. Dost diye bildiğiniz vardır; düz yolda ayağınızın tökezlemesine yol açmakla kalmaz, onu da sırtınızda taşımak zorunda kalırsınız. Onun için Doğu'nun büyük bilgesi Sadi, "Dost, dostuna yolunun üzerindeki dikenleri gösteren kişidir." sözünü boşuna söylememiştir.

      Dostun sözünün acılığından şikayet etmeyin, duyduğunuz acı/acılık, dostsuz kaldığınızda yüz üstü düşeceğiniz hayatın size sunduğu zehir dolu kadehten daha acı olmayacaktır. Varsın, dost acı söylesin. O acı, yalancı dostun dünyayı toz pembe gösteren aynasından daha bereketlidir. Dost bereket demektir. İnsanoğlunun tekâmülünde, ruhunda taşıdığı yeteneklerin gelişmesinde en büyük tesiri ona dostları yapmıştır. Mevlâna üstadımızın, bugün dünyayı etrafında pervane kılan bilgeliğinin, derinliğinin müsebbibi Tebrizli Şems'ten başkası değildir.

     Hazreti Peygamberin yol arkadaşları, önce akrabalarından ziyade dostlarıdır. İnsanlığı fıtrat dinine çağıran o Yüce Elçinin dostları, o gökte bir yıldız olan güzel insanlar, dostun dostu için hangi cefaya katlanabileceğini cümle cihana yaşayarak göstermişlerdir. Dostun her şeyi paylaşılanı, yeryüzünde, "halk içinde yüzdeki ben" sayısı kadar azdır. Ondan dolayıdır ki insan dostlarıyla da hangi kulvarda dostluk edeceğini iyi bilmelidir. Dosttan dosta fark vardır.

Bundan da dost olur mu diye kimseyi küçümsemeyelim. Herkesin bilgisine, görgüsüne, donanımına, meşrebine göre dostları vardır. Sizin dostluğa değer görmediğiniz birisi başka birinin has dostu olabilir.

"Bir dost bulamadım gün akşam oldu" diyen Kul Himmet üstadımızın çığlığı, nihayetinde insanın ezeli yalnızlığına, elif oluşuna göndermedir ve insan hayatını özetlemektedir. Yoksa, bunu diyen şairin de halince hatırınca ve dahi yeterince dostu olduğundan kimsenin kuşkusu bulunmamalıdır.

Bir insana "Dostum!" diye hitap etmek, ona kardeş diye seslenmekten daha sıcaktır. Kardeşlik seçilmeyen bir şeydir, yeryüzünde kimsenin kardeşini seçme gibi bir tasarrufu söz konusu değildir. Ne var ki dost seçilendir, özeldir.
 

 

 

KISSADAN HİSSE

 

Kâbe'de Dua eden genç!

Gencin birisi Kâbe’de hep (Ey doğruların yardımcısı olan Allahım, ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah’ım, sana hamdü sena ederim) diye dua eder.

Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi, (Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka bir şey bilmiyor musun?) der. O da anlatır: 

7-8 sene önce yine Kâbe’de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam 1000 altın vardı. İçimden bir ses (Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın) diyordu.

Hayır dedim kendi kendime, bu benim değil, başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi, (şöyle bir torba bulan var mı?) diye bağırıyordu. Çağırdım onu, nasıl bir torbaydı, içinde ne vardı diye sordum. Torbayı tarif etti ve içinde 1000 altın vardı dedi. Al öyleyse torbanı diyerek verdim. Adam torbayı açıp içinden bana 30 altın verdi.

Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri [köleyi] överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim, bu köle için ne istiyorsunuz dedim. 30 altın dediler. Adamdan aldığım 30 altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki, (Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın, onlara 30 bin altından aşağıya satma) dedi.  

O kişiler yanıma geldi, bu esiri bize satar mısın dediler. Satarım dedim. 60 altın verelim dediler. Olmaz dedim. İyi ama sen bunu 30 altına almadın mı?

Biz sana iki mislini veriyoruz dediler. Öyleyse gidin pazardan alın dedim. Artıra artıra 20 bin altına kadar çıktılar. 30 binden aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Altınları verip, genci alıp gittiler. Ben o 30 bin altınla, işyerleri açtım, ticaret yaptım, daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlar, çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim dediler. Ben de olur dedim. Nikâh kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti, kıza, bu nedir dedim. İçinde 970 altın var, babam Kâbe’de bunu kaybetmiş, bulan gence 30 unu vermiş.

Kalanını da bana hediye etti, çeyizine koyarsın dedi. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş, vermese idim haram yoldan gelecekti, şimdi helâl yaldan yine bana geldi.  

Öyle ise, haramı ateş bilip ona uzanmamalı, günah kazanmamalı. 

 

 

 mum

NÜKTELER

 

Büyükler buyuruyor ki:

Doğruluk emanettir. Yalancılık hıyanettir. (Hz. Ebu Bekir)

Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan az kimse kurtulur. (Lokman Hakim) 

Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hz. Ali)

Yalancı ile cimri Cehenneme girer. Fakat, hangisi daha derine atılır, bilmem. (Şabi)  

Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalpte boğuşur. (Malik bin Dinar )

İçki dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı Basri)  

Eshab-ı kiram indinde yalandan daha kötü bir şey yoktur. Çünkü, onlar, yalanla imanın bir arada bulunamayacağını bilirlerdi. (Hz. Aişe)  

İstikamet [her işte daimi doğruluk], kerametten üstündür. (Seyyid Abdülhakim Arvasi)

Hz. Lokmana, (Bu dereceye ne ile kavuştun?) diye sual ettiler. (Doğruluk, emanete riayet ve bana gerekmeyeni bırakmakla) diye cevap verdi. 

Seyyid Abdülkâdir Geylâni hazretleri, "Bu işe başladığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız?" diye soranlara buyurdu ki: (Temeli doğruluk üzerine attım. Hiç yalan söylemedim. İçim ile dışım bir oldu. Bunun için işlerim hep rast gitti.) 

Bütün kötülüklerin esası yalandır. Peygamber efendimizin en sevmediği huydur. Yalan söylemek haramdır. Ancak üç yerde caizdir. Harpte, iki müslümanı barıştırmak için, hanımı ile iyi geçinmek için.  

Rızıktan endişe etmemeli

Her şeyin başı doğruluktur. Her işin nizam ve intizamı doğruluk iledir. Hadis-i şerifte buyruldu ki:

(Doğru olunuz, doğruluk gerçeği, gerçek de Cennet yolunu gösterir. Bir kimse doğruluktan ayrılmaz, doğruluğu düstur edinirse, Allah indinde o kimse sıdıklardan olur.) [Buhari] 

Bir haramdan kaçmak, milyonlarca nafile ibadetten evladır. Günahtan kaçmak ibadet yapmaktan önce gelir. Hadis-i şerifte, (Küçük bir günahtan kaçmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından daha iyidir) buyruluyor. (Riyad-ün Nasıhin) 

Rızıktan endişe etmemeli, bu yüzden doğruluktan ayrılmayıp haramlara düşmemeli. Rızk mukadderdir. Yani herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez, rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helâlden gelir, isteyene haramdan. Gelen miktar aynıdır. Ecel de mukadderdir. Yani herkesin ömrü bellidir, uzamaz kısalmaz, vakti dolunca dünyadan ayrılır. Kaza ve kader, hayır ve şer, zaten imanın şartlarındandır. Peki, daha ne istiyoruz, niye şükretmiyoruz? Rızkımız belli, ömrümüz belli, başımıza gelenler Allahtan. Artık dileyen şükretsin, dileyen de nankörlük. 

 

 

SEVGİ

 

Aşk.

Namlusu kalbime doğrulmuş.

Tetikte bekler.

 

Barut değil, gül kokusudur sızan.

 

Ya Rabbim!.

Senin sevdiğindir sevgilim.

Düşmanın; düşmanım!

Bu, benim inancım.

Ve aşkım.

 

"Yaratılanı sevmek; Yaratandan ötürü."

Sevebilmek.

Sevgiyi Yaratandan ötürü.

 

Derviş; aşk adamı.

Dergah; aşkhane.

İbadet; sevgiliye muhabbet.

 

Su nasıl kaynar gönül ateşiyle?.

Çiçeklerin zikri nasıldır ve kimler duyar?

Ve Ferhat'ın dağları erittiği ateş, Şirin'in aşkından ibaret midir?

 

Sorma bana "Hangi aşk?" diye.

Ve aşktan korkma!

 

Bir göz açıp kapayıncaya kadarsa ömür.

Aşk sonsuz olmalı.

"Aşk nasıl sonsuz olur?"

Bunu sormalı.

 

Aşk.

Namlusu kalbime doğrulmuş.

Tetikte bekler.

Barut değil, gül kokusudur sızan.

Gül kokusu;

Bulur doğruyu.

 

Namlu kalbime dayanmış.

Sorma bana "Hangi aşk?" diye.

Ve tetik;

Titrer durur "Allah" diye.

 

Murat Başaran

 




--
You received this message because you are subscribed to the Google Groups "Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email to gugukluhayat+unsubscribe@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at http://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/groups/opt_out.
 
 

0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home


Real Estate