Tuesday, September 10, 2013

(GugukluhayaT) 05-Ergin Yıldızoğlu - Stratejik, Trajik, Tuhaf - I




Ergin Yıldızoğlu - Stratejik, Trajik, Tuhaf - I

erginy@tr.net

ABD’nin Suriye’ye askeri müdahale planının arkasında, insani amaçlar değil stratejik çıkarlar yatıyor.
Tarih gözlerimizin önünde tekerrür etmeye başladı, dün Irak’tı yeri, bugün Suriye.
Ancak, ikinci kez yaşananlar da trajik.
Tuhaflığa gelince o da AKP hükümetinin Suriye politikasıyla ilgili.

Stratejik ‘açıklık’ ilkesi

ABD’nin Suriye’ye askeri müdahale amacının stratejik boyutu, ABD liderliğindeki "Batı" merkezli dünya düzeninin korunmasıyla yakından bağlantılıdır.
Bu düzenin en önemli ilkelerini de coğrafyaların uluslararası kapitalizmin ekonomik, siyasi, kültürel hareketlerine (küreselleşmeye), askeri müdahalelerine açık tutulması ve düzenin "kırmızı çizgilerini geçenlerin" cezalandırılması oluşturur.

Doğu Bloku çökünce büyük ve stratejik doğal kaynaklara sahip bir ekonomik coğrafya, "Batı"nın, uluslararası sermayenin kullanımına açıldı"Tek kutuplu" dünya düzeni projesi o günlerde, gerçekleştirilebilir gibi görünüyordu.
Ancak, hem dış tehdidin kalkması, Batı blokunun unsurlarını birbirine bağlayan bağları zayıflatmaya hem de Çin, Rusya gibi büyük güçler yükselmeye başlayınca, tek kutupluluk projesi yarıda kesildi, yerine, "çok kutuplu", "kutuplar-arası", "kutupsuz" gibi kavramlarla tanımlanmaya çalışılan bir belirsizlik oluştu.
Ancak bu belirsizlikte de hâlâ ABD liderliğindeki Batı dünyasının koyduğu kurallar geçerli olmaya devam ediyordu.

11/9’dan hemen sonra yayımlanan ve Irak savaşının teorik temelini oluşturan "QDR 2001"e baktığımızda, birçok yeniliğin yanı sıra ABD’nin kendini "küresel çıkarları olan tek devlet" olarak tanımladığını, ABD ordusuna tüm coğrafyalara başkanın istediği derinlikte, sürede girebilme görevini verdiğini, diğer ülkelerin ulusal egemenliklerinin de uluslararası düzen karşısında sorumlu davranma koşuluna bağlandığını görüyoruz.

Rusya, Çin, Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, Venezüella gibi birçok devletin bu düzene itiraz ettiğini, Almanya ve Fransa’nın kimi zaman ABD inisiyatiflerine uyum göstermekte isteksiz davrandığını, bu muhalefetin de genellikle "ulusal egemenliklere saygı gösterilmesi" noktasına odaklandığını gördük.
Kosova savaşı öncesinde, Irak savaşına giderken, İran’ın nükleer enerji programı tartışılırken, Libya’ya müdahale gündeme geldiğinde hep bu ilke öne çıktı"Ulusal egemenliğe saygı" ilkesini savunan ülkeler, hep Birleşmiş Milletler kararlarına dayalı bir meşruiyeti savundular.
Bu saflaşma, BM’yi ABD açısından serbestçe kullanılabilir olmaktan çıkardı.
Libya operasyonunun gösterdiği gibi NATO dahi tek parça olarak davranamaz konuma geldi.

Obama’nın bugün Suriye bağlamında izlediği politikaya, Suriye’de yaşanmakta olan insani trajediyi önleme kaygısı değil, "uluslararası topluluğun kırmızı çizgileri", "ABD’nin güvenilirliğini koruma zorunluluğu" gibi ifadelerle dile getirilen ilkeler yol gösteriyor.
Diğer bir deyişle, Obama’ya ulusal sınırları tanımayan, Batı üstünlüğünü, müdahaleyi normalleştiren, "Koruma Sorumluğu" (R2P) gibi fantezileri yaşatan düzenin korunması zorunluluğu yol gösteriyor.

Rusya ve Çin’in kaygısı da Suriye halkının geleceği değil.
Bu iki ülke, ulusal egemenlikleri savunarak hem ABD’nin bu stratejik yaklaşımını sabote etmeyi hem de postkolanyal (bağımlı) devletler arasında yeni taraftarlar elde etmeyi hedefliyorlar.

İkinci kez de trajik

Süreç hem Obama hem de Suriye halkları açısından trajik.
Aynı süreç bize tarihin, ne yazık ki komedi olarak değil, yine trajik biçimde tekerrür etmekte olduğunu gösteriyor.

Obama’nın başkanlığa giden yolculuğunun, 2002’de henüz Illinois senatörüyken yaptığı savaş karşıtı konuşmayla başladığı söylenir.
Bu konuşmada Obama "genel olarak savaşa değil, aptal savaşlara, acele savaşlara" karşı olduğunu söylüyor, Saddam’ın nasıl bir canavar olduğunu, kitle imha silahları geliştirdiğini vurguladıktan sonra, "Ama Saddam’ın ne ABD’ye ne de komşularına acil bir tehlike oluşturmadığını da biliyorum" diyordu.
Obama’ya göre, "Anlaşılabilir bir mantıktan, geniş uluslararası destekten yoksun bir işgal girişimi".."Ortadoğu’da ateşi körükleyecekti...
El Kaide’nin güçlenmesine neden olacaktı"
.

Bugün Suriye’ye müdahalenin mantığını anlaşılabilir biçimde açıklayamayan Obama, o zaman eleştirdiği konuma düşmüş durumda.
Obama, sürece, "cezalandırmaktan" söz ederek başladı, şimdi "rejimin savaş kapasitesini aşındırmaya" geldi.
O noktada da duracak gibi görünmüyor: Senatör McCain, "Bana rejim değişikliği sözü verdiler" yoksa desteklemem demeye getiriyor.
Savaşın aptallığına gelince, dün Irak’ta El Kaide yoktu; bugün El Kaide, Suriye’de muhalefetin en etkin, en savaşçı kesimini oluşturuyor.
ABD web sitelerine, "yanan Beyaz Saray resmi" koyan örgütlere yardım ediyor.
Esad rejimi devrilirse, El Kaide ve benzeri akımların ülkenin bir bölgesini, hatta kimyasal silahları ele geçirme olasılığı çok yüksek.

Tüm olgular, ABD’nin bir kez vurmaya başlayınca duramayacağını, süreci tırmandırmak zorunda kalacağını gösteriyor.
Savunma Bakanı Kerry’nin "işgalin (deyip sonra, müdahale diye düzeltmeye çalışıyor) maliyetini Suudiler ve Körfez ülkeleri karşılayacak" sözleri de anlamlı.
Muhafazakâr politikacı, Pat Buchanan da bu açıklama üzerine "Araplara paralı asker mi oluyoruz" diye soruyor.
Obama geldiği noktada "her siyasi yaşam, başarısızlıkla biter" savını kanıtlamaya doğru gidiyor.

Irak savaşına giderken izlediğimiz şarlatanlıkların, yalanların yeniden önümüze gelmeye başlaması da trajik.
Örneğin, ABD Suriye’yi Tomahawk (patlayıcı başlığında aşındırılmış uranyum gibi son derecede zehirli kimyasal-radyoaktif bir madde taşıyan) füzeleriyle (şimdi uçaklardan da söz ediliyor) vurma projesinin "savaş" olmayacağını savunuyor.
Clinton’ın, Lewinski’yle yaptığının seks olmadığını savunması gibi bir şey.

Kerry, dışişleri komisyonunda, Suriye muhalefetinin çoğunluğunun "seküler, ılımlı" unsurlardan oluştuğunu savunurken yalan söylüyor.
İç Güvenlik (Homeland Security) Komisyonu Başkanı, senatör McCaul, İsrail kaynakları, Kerry’i yalanlıyor; Putin, "Yalan söylüyor, söylediğini de biliyor" diyor.

Obama ve Kerry muhalefetin elinde kimyasal silah olduğuna ilişkin medya raporlarını, Rusya’nın hazırlayıp sunduğu raporu görmezden geliyorlar.
Kimyasal silahı kimin kullandığı henüz belli olmadan, rejimi suçluyorlar"Bağımsız kanıtlarımız" var diyorlar, ama bunları gösteremiyorlar.
Dahası, Kerry, dün yasadışı dinleme izleme konusunda Kongre’ye yalan söylediği tescil edilen NSA Başkanı’nın sözlerine güvenilmesini istiyor.
On yıl önce Irak’ta yaşanan trajedi, gözümüzün önünde, bu kez Suriye’de sahneye konuluyor.
Koyan da Nobel Barış Ödülü almış Obama.
(Çarşambaya "Tuhaf" olanla devam ediyorum.)


a45UyF587661-201307301451-05
^^^^^ - vvvvv
 

zaryop:jaro

Mutlu insanlar; Herseyin en iyisine sahip olanlar degil, Sahip olduklarini kaybetmeyecek kadar cok sevenlerdir .

Charles Bukowski Sozleri / Heinrich Karl Bukowski / Bilge Sozleri
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home


Real Estate