Sunday, October 13, 2013

(GugukluhayaT) (44) HAYATIN ICINDEN .. KAHVE MOLASI...VE HAYATIN İÇİNDEN GÜZEL RENKLER....X



                   HAYATIN İÇİNDEN

                                                

 

 

 

 Hayat Bilgisi

 

Mutluluk

Mutluluk bazen küçük bir hediye, bazen bir bakış, sıcak, candan bir el, çocuğumuzun aldığı diploma vs. olabilir. Mutluluk nerede, niçin ve nasıl algılandığına, kişisine, yerine ve zamanına bağlıdır.
Şuna inanıyorum ki, servet, güç ya da güzellik başlı başına bir mutluluk sağlamaz. Elindekiyle yetinmesini bilmeyen insanın, dünyayı da bağışlasan mutlu olma şansı yoktur.

Mutluluk.
Küçük ve az şeylerle yetinmek, elindekiyle mutlu olmasını bilmektir. Beklenti ve isteklerinizi abartmadan sınırlı tutmak, iç ve aile içi huzurun mutluluğu için neden sayılabilir. Dışa dönük gösteriş, moda, lüks, şan, şöhret ya da salt mevki, para gücü gibi değerler mutlu olmak için yeterli bir neden sayılmaz…
Hayat bir sınavdır, sahip olmak istediklerinizle değil, elinizdekiyle mutlu ve huzurlu olmanın yollarını öğrenin. Çünkü mutluluk mutlu olmayı arzu eden ve buna gayret edenlerin hakkıdır. 
Önemli olan sorumluluklarınızın bilincinde olabilmektir. Tartışmaların, kavgaların esiri olmadan, seviyenizi ve aklınızı kullanmayı ve korumayı öğrenin. Belki, bunun açınızdan pek kolay olmadığını düşünüyorsunuz, doğru ama imkansız olduğunu söyleyemezsiniz. Dikkatlerinizi geleceğinize yönelterek planlı, programlı ve kararlı davranarak istekleriniz doğrultusunda hareket etmeyi gerçekleştirebilirseniz, mutlu olmamanız için hiç bir neden kalmaz. Çünkü emek verilmeden, çaba harcanmadan hiç bir şey kendiliğinden olmaz.

Etrafınıza bakıp bir düşünün lütfen. Bu kısa süreli yaşam için bu kadar kırıcılık, bu kadar gerilim, bu kadar sıkıntıya, inada gerek var mı? 
Nedense birçok insan anlayışın, dinleyişin, hoşgörü, saygı, sevgi ve geleceğinin yerine salt inadı koyarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Ve o acıyı hem kendisi çekiyor, hem de başkalarına çektiriyor.
Düşünün ki, ne kadar yaşayacağımızın belli olmadığı bir dünyada, ömrümüzü hırgür içerisinde geçirmenin bir anlamı var mı?. İnsan olarak herkesin sevgiye, mutluluğa, anlaşılmaya, güvene, insan gibi yaşamaya hakkı ve ihtiyacı var. Bütün bunları hak etmek için de öncelikle kötü huylarınızdan vazgeçip, özveride bulunabilecek bir çaba içine girmelisiniz. 
Mutluluk ya da mutsuzluk denince nedense akla ilk gelen evlilikler oluyor. Evli ve mutsuz çiftlere öncelikle şunu söylemek isterim. Evlilik kurumunuza saygı, güven, sevgi, hoşgörü, açıklık, dürüstlük, alçak gönüllülük gibi, birbirilerini anlama, dinleme anlayışını ve içselliğini yerleştiremezseniz, bilmelisiniz ki, hiç bir tutum yada davranış sizin mutlu ve huzurlu olmanızı sağlayamaz…
“Mutluluk gökten zembille inmez. Hakketmesini bilenler içindir” .. Az ile yetinmeyi bilmek, özenti ve gösterişlerden uzak, kendisi olabilmeyi başarmak, mutluluğun hala en temel belirleyicisidir. Paranın ve ekonomik gücün, güzelliğin, göreceli değerler olduğunu unutmamak gerek. Yalnız başına asla ve asla mutluluğun belirleyicisi değildirler. 
Öyle veya böyle hayatı yaşamak, yaşamı da güzelleştirmek gerek. Mutluluk bir çabadır, bir uzlaşma kültürüdür, kendine güvendir, bir iç derinliği, iç zenginliği ve iç güzelliğidir. Mutlu olmak için her şeyi oluruna bırakmak yetmiyor, onun için çalışıp emek vermek gerekir. Her şeyini insan kendi üretmek zorundadır. Mutluluk bize bağışlanmış bir eser değildir. Yaşamı anlamlandırmak için sevgi almak, sevgi vermek gerek. Çünkü insanın varlığını, mutluluğunu hissedebileceği ve hissettirebileceği tek yer yüreğidir.
Mutlu bir yuva kurmayı, mutlu olmayı, mutlu yaşamayı herkes arzu ve hayal edebilir. Ama onun gerekliliklerini yerine getirmekse size bağlıdır. Tabi bu yaşadığınız hayata hangi açıdan baktığınız, gördüklerinizin neresinde durduğunuz, öngörülerinize göre gerçek değerlerin neler olduğuyla da ilintilidir.

Kavgadan, kargaşalardan uzak, hayata gülerek ve gülümseyerek bakabildiğimiz saygı ve sevgi kültürümüzü pekiştirerek, yaşamı omuzlarımızda bir yükmüş gibi görmediğimiz an, yükümüz hafifleyecektir. Üstelik hayat bize çok daha renkli ve zevkli gelecektir.

 

 

 

KISSADAN HİSSE

 

 

İmam-ı Azam Ve Kadılık

Zamanında İmam-ı Azam ile herhangi bir konuda tartışmaya girip de galip çıkan görülmemiştir. Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantığı sayesinde hepsinden kendisi galip çıkıyordu.
     Abbasi Halifesi Me'mun İmam-ı Azam'ı Kufe'ye kadı yapmak istiyordu. İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı. İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi.
     - Ben kadılık yapamam, dedi.
     Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı. Bu nedenle Halife sert çıktı:
     - Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın!
     İmam-ı Azam akan suları durduracak şu cevabı verdi:
     - Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için kadılık yapamam, çünkü yalancıdan kadı olmaz. Eğer "yapamam" dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam. O halde her iki halde de kadılık yapamam."

 

 

NÜKTELER

 

 

Develeri Kalbime Bağlamam
Biri İmam-ı Azam'a gelerek: "Yâ İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum.
Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz.
Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?" diye sormuş.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler:
"Ben develerimi kalbime bağlamam ki; ahıra bağlarım..."

Borç
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri bir gün yolda giderken karşıdan gelen bir adamın yolunu
değiştirerek karşı tarafa geçtiğini görünce sormuş:
"Beni görünce neden yolunu değiştirdin?" Soruya muhatap olan şahıs utana sıkıla:
"Size olan borcumu hâlâ ödeyemediğim için sizden utanıyorum. Ben bu yüzden sizi görünce
yolumu değiştirmek için karşıya geçtim. Sizinle karşılaşmaktan uyanıyorum," demiş.
Bunun üzerine İmam-ı Azam Hazretleri şöyle demiş:
"Bundan sonra bana artık herhangi bir borcun yok. Şu andan itibaren bana olan borcunu siliyorum. Bu zamana kadar beni her gördüğünde seni huzursuz ettiğim için bana hakkını helâl et."

 

 

SEVGİ

 

 

İnsan Rabb`ini aşkla sevmek için gelir dünyaya

Yüce Allah, kuluna şahdamarından yakınken, insanın bu kadar uzak olması ne büyük yanılgıdır. Nefsinin bencil tutkularına takıldığı oranda insan şeytana yakın, Allah tan ise o denli uzaktır. “Ben” diyen kişi zalimleşir, kendisine zulmeder, kendi elleriyle kendisini cezalandırır, mahveder ve ona kapılar açılmaz. Onların “.. kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kuran), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir. ” (Fussilet Suresi, 44)
Oysa insan Rabb`ini aşkla sevmek için gelir dünyaya. Allahın rızasını yaşamaya, Allahın ahlâkıyla ahlaklanmaya, Allaha kul olmaya gelir. 
Ruhundaki sevgiyi öldürmüş insanın o ölüyü diriltmesi, o sevgiyi açığa çıkarması gerekli. Allah aşkını ve Allah korkusunu hissetmeli. Bu duyguları içi titreyerek yaşayan insan dünyanın ve ahretin tüm güzelliklerine kavuşur. Kalpten tam olarak Allaha teslim olan insan, şeytanın kontrolünden çıkar; artık onu Rabbi yönetir.
 Gönülden teslim olmak, sürekli derinliği, mutluluğu ve güzelliği yaşamaktır..
Güzel söz söylendiğinde Allaha yakınlık artar. Güzel söz söylemek mümine özeldir. Sözün güzel olanını söyleyen insan Allahın tecellisini üzerinde görür. Onun güzel isimleri insanda ne kadar tecelli ederse, kişi Rabbine o kadar yakınlaşır. 
İnsan, Rabb`ini zikretmediği, Ondan uzak olduğu an zayıf düşer. Kuran da, “Allahın nurunun, isminin yüceltilmesine izin verdiği evlerde olduğu ifade edilir.
 Allahın Kendisi nin anılmasına izin vermesi çok önemlidir. O zaman Allah, Kendisini zikreden kuluyla birliktedir. 
İki kişi konuşurken üçüncüsü Allah tır, üç kişi konuşurken dördüncüsü Allah tır. O, sinelerin özündekini, gizlinin gizlisini bilir, her konuşulanı duyar, insanın her anını görür, içinden geçen her düşünceyi bilir. Uyanıkken, uyurken, yürürken, konuşurken, tek başına kaldığını zannettiği anda da Allah hep kulunun yanındadır. 
Allah, teslim olsun diye kuluna hastalık verir, bela verir. Bunların tümü Allahın lütfüdür; Kendisini hatırlatır. İmtihan zamanında hep Allah’ı hatırlar insan, Rabbine yakın olur. 
Ölümcül hastalığa yakalanmış ruh haliyle Allaha yakın olmalı; kopmaz, sarsılmaz bir bağla bağlanmalı. O zaman ne evin, ne arabanın, ne de kariyerin önemi kalır. 
Samimi insan için Allaha kul olmaya engel, Allaha yakınlaşmaya da bir sınır yoktur. 
Rabbine sığınan insan, hızla akan nehirde akıntıya kapılıp sürüklenmeyen bir yaprak gibidir. Ara sıra akıntının şiddetinden sarsılsa da, güçlüdür, sürüklenip gitmez. Allah ile kurduğu yakın ve kesintisiz bağlantı, ahrette de onu kıyamet gününün korkusundan ve sonsuz azaptan kurtarmaya vesile olur. 
Şeytanın vesveselerine ve kışkırtmalarına uyan ve Allah’ı anmayan kişi ise şeytan nereye sürüklerse oraya gider. Bir nimet kaybı, eksiklik ya da zorlukla karşılaştığında, bunun Allahın imtihanı olduğunu düşünemez. 
Dünya hayatındaki sayısız güzellik ve nimeti kendisi için yaratanın Allah olduğundan ve “o gün” kendisine ulaşan nimetlerin tümünden sorgulanacağından gaflettedir. Oysa yakın olmayı reddettiği Rabbine “tespit edilmiş günde” kavuşacak, dünyada neye çaba harcadığını düşünüp-anlayacaktır. 
Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, bizim size bir kavuşma-zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 48)

 

 




--
You received this message because you are subscribed to the Google Groups "Gugukluhayat" group.
To unsubscribe from this group and stop receiving emails from it, send an email to gugukluhayat+unsubscribe@googlegroups.com.
To post to this group, send email to gugukluhayat@googlegroups.com.
Visit this group at http://groups.google.com/group/gugukluhayat.
For more options, visit https://groups.google.com/groups/opt_out.

0 Comments:

Post a Comment

Subscribe to Post Comments [Atom]

<< Home


Real Estate