(GugukluhayaT) 05-Hasan Pulur - Mehmet Âkif ve Atatürk
Kapalı kapılar ardında cemaat hücrelerinde konuşulan kent efsaneleri etrafına örülmüş bir alternatif tarih üretiyorlar.
Sonra da tartışmadan, araştırmadan, olduğu gibi kabul edip, olur olmaz, her yerde gerekçe ediyorlar.
Elbette yalan ve dolanla, başlayan kin, intikam,iftira aşamalarından geçtikten sonra işbirliği ve ihanet noktasına geliyor.
Neden böyledir?
Bana sorarsanız dinin doğasından kaynaklanıyor.
Hayır, sadece islamiyet değil, hepsinde de aynısı var.
Bilmek yok, inanmak var.
Deney, gözlem yok, olduğu gibi kabul etmek var.
Gündelik yaşamda mürtecilerin her türlü aktivitesinde bunu görüyoruz.
Radyoda canlı yayın.
Göya meşhur, önemli bir ilahiyatçı, profesör titri bile var.
Başlıyor konuşmaya.
Hızlı hızlı, duygusal.
Efendin bir zamanlar, evliyadan bir kişi bir gün yolda yürüyormuş.
Falan olmuş, filan olmuş, en sonunda şu ibret çıkmış.
Ve sözü bağlıyor, yaaaa, işte gördünüz mü, Hikmet-i Hüda böyle birşeydir.
Dinliyoruz ya, soramıyoruz, evliyadan kişi kim miş, ne zaman, nerede yürüyormuş, kimi görmüş, ne olmuş, nasıl olmuş.
Kim duymuş, kim yazmış falan.
Bu türden hiçbir somut veri yok.
Tıpkı bir peri masalı gibi kendisi uyduruyor, kendisi anlatıyor ve en son tamamı kurgusal olan bu hikayeden bir de ibret çıkarıyor.
Sanaldan gerçeğe doğrudan geçiş.
Yine aynı ilahiyatçı ağzına pelesenk eder.
Kendi yaptığı puta tapanlar der.
Peki ya senin yaptığın ne.
Kendin uydurdun, kendin inandın işte.
Saygılar
Oraj POYRAZ
--------------
Hasan Pulur - Mehmet Âkif ve Atatürk
Halk arasında bazı rivayetler vardır.
Kim çıkarmıştır, nerede çıkmıştır, nasıl yayılmıştır bilinmez.
Çocukluğumda hatırlarım, Hatay yüzünden yine bu Suriye ile başımız dertte idi, lakin karşımızda böyle bir bağımsız Suriye yoktu, Fransızların elindeki Suriye, yarı sömürgeydi..
Galiba Hatay’da, bağımsız Türk Cumhuriyeti bile kurulmuştu, Başkanı da Tayfur Sökmen...
***
İşte o günlerdeki en büyük yaygın rivayet, Atatürk’ün Fransızlara kızıp, "Çektirmesinler bana çizmeyi.." demesiydi.
Yıllar sonra bu defa Kıbrıs’la başımız dertte iken, Başbakan İsmet İnönü’ye, Atatürk’ün bu sözünü hatırlatmışlardı:
"Siz çizmeyi çekecek misiniz?"
İsmet Paşa bu, kaçın kur’ası:
"Benim çizmem yok, aklım var!"
Zaten Atatürk’ün de böyle bir söz etmediği anlaşılmıştı.
***
Önce bir rivayet çıkarılır sonra "efsane"ye dönüşür.
Böyle efsanelerden biri de Atatürk devrimlerini beğenmeyen şair Mehmet Âkif Ersoy’un Mısır’a gitmesidir.
***
Mehmet Âkif, uzun süre Mısır’da kalır, hem vatan hasreti ve sağlık nedeniyle Türkiye’ye döneceği rivayeti başlar:
"Atatürk, Mehmet Âkif’i istememiştir, yurda dönmesine karşı çıkmaktadır"
Mehmet Âkif’i sevmeyenler olduğu doğrudur.
İstiklal Marşı’nın yazarını istememektedirler.
Atatürk, Mehmet Âkif’i sevmeyebilir, ama onun yurda dönüşüne karşı çıkanlara da, Atatürk müdahale etmiştir.
***
Pazar gecesi Ülke TV’de "Sıradışı" diye bir program vardı.
Programı Turgay Güler yönetiyordu.
Konuğu da; Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nden Prof.Dr.Mehmet Çelik’ti.
Atatürk’ün bu müdahalesine itiraz edenler olabilir, bilim adamı orada, sorun!
***
Sayın Prof.
Dr.
Mehmet Çelik, bir anısını daha anlattı...
O da, Fethi Gemuhluoğlu ve iki arkadaşı üniversiteden çıkıyorlar, Beyazıt Camii’nin musalla taşında bir cenaze var, bakımsız bir tabut, üstünde yeşil örtü bile yok, merak ediyorlar:
"Kim bu merhum?" diye...
"Şair Mehmet Âkif’miş!"
Üç genç, üniversiteye uçarak dönüyorlar:
"İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Âkif ölmüş tabutu musalla taşında, gidin görün!"
Üniversite boşalır.
Prof.Dr.Mehmet Çelik bunları anlatırken ağlamaklıydı.
Dinleyenler de öyle olmalıydı.
***
Mehmet Âkif’in mezarı şimdi Eyüp Sultan’da...
Ya ilk defnedildiği kabristan?
Onu kaçırdık, Mehmet Çelik hocayı dinlerken öyle üzgündük ki!
Sayın Prof.Dr.Mehmet Çelik, Manisa’da öğretim üyesidir, hocaya sorun.
O, size Mehmet Âkif’e, emekli aylığı bile vermediklerini söyleyecektir.
a45UyF587661-201307301451-05
^^^^^ - vvvvv
zaryop:jaro
DESEM KI. . . . . .
Desem ki vakitlerden bir Nisan aksamidir,
Ruzgarlarin en ferahlaticisi senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanlarin en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardim ciceklerin en solmazini,
Topraklarin en bereketlisini sende surdum,
Sende tattim yemislerin cumlesini.
Desem ki sen benim icin,
Hava kadar lazim,
Ekmek kadar mubarek,
Su gibi aziz bir seysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
Inan bana sevgilim inan,
Evimde senliksin, bahcemde bahar;
Ve soframda en eski sarap.
Ben sende yasiyorum,
Sen bende hukum surmektesin.
Birak ben soyleyeyim guzelligini,
Ruzgarlarla, nehirlerle, kuslarla beraber.
Gunlerden sonra bir gun,
Sayet sesimi farkedemezsen,
Ruzgarlarin, nehirlerin, kuslarin sesinden,
Bil ki olmusum.
Fakat yine uzulme, musterih ol;
Kabirde boceklere ezberletirim guzelligini,
Ve neden sonra
Tekrar duydugun gun sesimi gokkubbede,
Hatirla ki mahser gunudur
Ortaliga dusmusum seni ariyorum.
Cahit Sitki TARANCI
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot. |
0 Comments:
Post a Comment
Subscribe to Post Comments [Atom]
<< Home