Sevgili okuyucularım, AKP iktidarının çok önemli korkuları vardı. Halen de aynen devam ediyor.
Ya bize karşı darbe yapılırsa…
Ya bizim karşıtımız olan aydınlar toplumu bize karşı kışkırtırsa…
Onlar için bunu önlemenin birkaç yolu vardı.
İlki ve en önemlisi, özellikle kendilerinden yana olmayan askerleri safdışı bırakmaktı. Bu amaçla bazı davalar kurguladılar.
Balyoz, Ergenekon, fuhuş, çete, şantaj ve casusluk davaları!
Balyoz’da, Türk Ordusu’nun komutanlarını “Bunlar darbe yapacaktı” diye tutuklatıp içeri tıktırdılar.
Ergenekon’da Genelkurmay Başkanını, askerleri, gazetecileri, parti başkanlarını, üniversite rektörlerini ve hocalarını çeşitli bahanelerle hapishaneye gönderdiler.
İzmir’deki fuhuş, çete, şantaj ve casusluk davasında yine askerleri içeri attırdılar.
Balyoz davasının kararı açıklandı, 100’den fazla komutana 20 yıla kadar hapis cezası verildi.
Ergenekon kararı önümüzdeki 5 Ağustos günü açıklanacak ve hiç kuşkum yok, o davada da aynı doğrultuda kararlar verilecek. Amaç toplumu ve askerleri sindirmek!
* * *
Balyoz ve Ergenekon davalarına İstanbul’da kurulan iki ayrı özel yetkili mahkeme bakıyor.
Duruşmalarda yaşanan hukuksuzluğu ve adaletsizliği hep birlikte izledik. Savunma süreleri kısıtlandı. Piyasaya sürülen ne idüğü belirsiz gizli tanıklara soru sorulmasına izin verilmedi.
Pek çoğu sabıkalı, bazıları adam öldürme, hırsızlık gibi suçlardan tutuklu olan ve bazılarının kimliği duruşmalarda açığa çıkan bu gizli tanıklar herkesi uluorta suçlarken, sanıkların savunma hakları alabildiğine kısıtlandı.
Düşünün ki, Ergenekon davasında 33 askerimizin katili olan Şemdin Sakık bile gizli tanık olarak ifade verdi!
Pek çok sanıkla birlikte avukatlar ve sanık yakınları aleyhine bile “Mahkemeye hakaretten” nice davalar açıldı.
O mahkemelerin hakim ve savcıları, AKP iktidarının arka bahçesi olarak görev yapan HSYK tarafından özellikle atanmıştı.
O mahkemeler Türkiye’de yargıya olan saygıyı yok etti.
* * *
Balyoz davasında mahkeme bol kepçe cezalar dağıttı.
Sanıklar, suçlandıkları bilgisayar belgelerinin düzmece olduğunu, sonraki yıllarda hazırlandığını mahkemede defalarca kanıtladılar.
Mahkeme bütün bunları görmezden geldi.
Şimdi temyiz duruşmaları yarın Yargıtay 9. Ceza Dairesinde başlayacak.
Duruşmalara sanıkların katılması yasak. Sadece avukatları olacak.
Balyoz sanığı komutanlar yatmakta oldukları cezaevlerinde dört dörtlük kitaplar yazdılar, sahtekarlığı belgelediler, mahkemede yaşanan hukuksuzluğu sergilediler, başlarına geleni anlattılar.
Yargıtay 9.Ceza Dairesi başkan ve üyeleri acaba bu kitaplardan herhangi birini okuma fırsatı buldu mu?
Umarım okumuşlardır...
* * *
Şöyle bir dava düşünün…
2003 yılında İstanbul’da 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan başkanlığında olağan bir plan semineri toplantısı yapılıyor. Toplantıya 100’ü aşkın komutan katılıyor. Konusu, Yunanistan’la kapışırsak neler yapılacağı.
O dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, Genelkurmay Başkanı ise Orgeneral Hilmi Özkök.
Bu olağan toplantıdan her ikisinin de bilgisi ve haberi var.
Aradan yıllar geçiyor ve Taraf gazetesinde bir haber çıkıyor:
“Toplantıda alınan karar uyarınca kendi uçağımızı düşürecek, Fatih Camii’ni bombalayacaklardı!”
Sanıklar bütün duruşmalar boyunca bu düzmece belgelerin sahte olduğunu defalarca kanıtladı.
Aytaç Yalman ve Hilmi Özkök’ün tanık olarak dinlenmesini ısrarla istediler. İkisi de korktu ve buna yanaşmadı, üstelik mahkeme onların tanık olarak dinlenmesini kabul etmedi.
Ancak iş bununla da kalmıyordu. Sanıklar için çeşitli kurumlara yüzlerce sahte, düzmece CD’ler gönderilmişti. İlgili makamlara “Vatansever subay” kod adıyla imzasız ve düzmece ihbar mektupları yağıyordu. Mahkeme bunları dikkate aldı!
Bunların bir bölümünün Emniyet’te görevli polisler tarafından üretildiği iddia ediliyordu.
Hepsinin yalan olduğu uluslararası bilirkişi raporlarıyla kanıtlandı.
Türk Ordusu’nun komutanları işte bu düzmece belgelerle yargılandı. Hepsinin yalan olduğu duruşmalarda defalarca kanıtlandı…
Ama özel mahkemenin hakim ve savcıları bunları görmek ve duymak istemiyordu!
Hepsinin cezası bol kepçe kesildi, çok sayıda masum insanla birlikte ailelerinin de hayatı kaydırıldı.
* * *
Anımsayacaksınız, AKP iktidarı bundan bir süre önce yasal değişiklik yapıp yüksek yargıyı ele geçirdi.
O furyada Yargıtay’a bir anda 160, Danıştay’a 51 yeni üye atandı ve her iki kurumda da çoğunluk iktidarın eline geçti.
Siyaset yargının içine elini sokmuştu.
Şimdi Balyoz davasına bakacak olan Yargıtay 9.Ceza Dairesi üyelerinden kaçının o yeni atamalarla geldiğini doğrusu bilmiyorum, merak da etmiyorum.
Her kim olurlarsa olsunlar, o göreve ne zaman seçilmiş olurlarsa olsunlar, kendilerinden sadece tarafsızlık ve hukuka uymalarının beklendiğini iyi bilsinler.
Balyoz davasının AKP tarafından siyasi amaçla kurgulandığını Yargıtay heyetinin bilmemesi mümkün değil.
Umarım onlar özel mahkemenin yolundan gitmeyecek, hukuku ayakları altında çiğnemeyecektir.
Yine konuştu…
Zıvanadan çıkmış!
Sevgili okuyucularım, Tayyip’e hitap eden dünkü yazımın başlığı “Bari iftarda sus be kardeşim” idi.
Normal zamanlarda konuştukları yetmezmiş gibi, şimdi her gün iftar sofralarında nutuk atıyor, dinimizin içine siyaset kepçesini daldırıyor.
Kutsal bir dine, oruca ve iftara yapılan en büyük saygısızlıktır.
Önceki akşam yine bir iftar sofrasında nutuk attı ama bu kez akıl almaz sözler söyledi:
“Eğer şiddet varsa, şiddetin karşılığı şiddettir. Bunu herkes böyle bilecek.”(RTE)
Sokak eylemlerini eleştiriyor, bazılarının polis olduğu iddia edilen ve masum insanlara ellerinde pala, tabanca ve sopalarla saldırıp öldüren, yaralayan şehir eşkiyalarını koruması altına alıyor.
Dünyanın hangi ülkesinde bir başbakan bu sözleri söyleyebilir? Dünyanın neresinde bir başbakan topluma bu “Vurun aslanlarım” mesajını verebilir?
* * *
İnsanları suç işlemeye, bazılarını ise korkutmaya yönelik olan bu sözleri söyleyebilen bir şahıs, kesinlikle sapıtmıştır.
Devlet adamlığında böyle bir kavram yoktur.
İnsanlar suç işlemeye teşvik edilmez.
Eğer başkaları suç işliyorsa, devlet senin elindedir. Onları polisine yakalatır, hakimine tutuklatırsın. Ama hiç kimseyi bu gibi sözlerde tehdit edemezsin.
Eğer şiddet varsa, şiddetin karşılığı şiddetmiş!
Böyle bir sözü ancak Afrika’da soykırım yapan kabile liderleri söyleyebilir.
Tayyip bu sözleriyle, sokaktaki eylemcilere silahlarıyla saldıran ve haklarında işlem yapılmayan suçlulara açık mektup yazıyor:
“Bunları bildiğiniz gibi yapın.Vurun, kırın…
Arkanızda ben varım...”
Hem de bu sözlerini günah işlediğini bile bile iftar masasında söylüyor.
0 Comments:
Post a Comment
Subscribe to Post Comments [Atom]
<< Home