(GugukluhayaT) 05-Ahmet Tan -Emre Kongar -Özgen Acar -Oktay Akbal sizin için yazdılar...
Ahmet Tan - 900 Yıl Değil... 4 Yıl Öncesi Yeter
Tarihi herkes bir yerlerden başlatıyor.
CHP lideri Kılıçdaoğlu ise çok gerilerden başlattı.
Maksadı, bu Başbakan gibi bir yöneticiyi bu ülkenin 900 yıldan beri görmediğine dikkat çekmekti.
Biraz da cömert ve tedbirli davrandı.
Öyle ya, yandaş bir tarihçi çıkabilirdi.
Sinop’ta kurulup yıkılmış Pervaneoğulları Beyleri arasında fırıldak bir beyin ismini ortaya atar, bakır karışık altın para bastığını falan kanıtlamaya kalkardı.
Kemal Bey’in çizgiyi ilk haçlı seferlerine kadar gerilere götürmesi bundan.
Ama Başbakan, Kılıçdaroğlu’nun bu açık mesajını duymak yerine bu sözünde açık bulmaya yöneldi:
"1915’teki, dedi, Çanakkale Savaşı da bir haçlı seferiydi!"
Buyurun buradan yakın!
Vitesi araziye takın.
O kadar eskiye gitmeyin..
Mesela, son 98 yıla bakın!
Demeye gerek yok.
Hatta daha yakına, 4 yıl öncesine bakalım.
Bu köşede 24 Temmuz 2009 günü yayımlanan yazıya göz atalım:
"CHP lideri Baykal, dün ‘Yargı ile derdi olan bir iktidarın, yargıyı düzenlemeye hakkı olamaz!’ dedi.
Çünkü, yargı bağımsız işlerse Erdoğan, başının dertten kurtulmayacağını çok iyi biliyor.
‘Dokunulmazlık ilkesine’ sımsıkı sarılması...
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na el atması da bundan.
Çünkü, adalet de balık gibi baştan..
Yani Başbakan’dan kokuyor.
TBMM’de derin dondurucuya koyduğu 2 ayrı suç dosyasını hep gündemde tutmak gerekiyor:
İstanbul Milletvekili R.T.Erdoğan, AKP milletvekilleri Mustafa Açıkalın (Sivas), İdris Naim Şahin (İstanbul), Mikail Arslan (Kırşehir) ile birlikte ‘Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak’...(...)
Üstelik bu iki davanın dosyaları da hazır.
İçlerindeki belgeler de fotokopi değil.
Hepsi ıslak imzalı!.(...)
Bu ülkede, ne yazık ki başbakanlar ve maliye bakanları idam edildi.
Ama hiçbirisinin suç dosyasında ve idam yaftasında ‘yolsuzluk, evrakta sahtekârlık, kalpazanlık, vergi kaçakçılığı gibi yüz kızartıcı suçlar’ yoktu!(...)
Adalet ve Kalkınma Partisi tabelasında, temenni olarak yer alan ‘Ak’ adına layık milletvekili sayısı parmakla gösterilecek miktarda…
Bunların arasında keşke Başbakan da yer alsa.
Ne yazık o yok.
Ama o, bundan hiç mi hiç rahatsız değil.
Olsa, ‘dokunulmazlığını’ kaldırtır, gidip hesap verir, aklanır.
2015’ten sonra çekileceğini söylediği siyasetten de aklanmış olarak ayrılır.(...)
Türkiye’de adalet geç tecelli ediyor.
Ama sonunda mutlaka tecelli ediyor.
Tayyip Bey’in hocası eski Başbakan Erbakan’ın kayıp trilyon davası yıllarca sürdü.
Hoca’nın yaşı 80’i geçti.
Ama sonunda mahkûm oldu.
Adalet, elbette Tayyip Bey için de tecelli edecektir.
Kendisi 50’lerinin ortasındadır.
Şansı varsa aklanıp temizlenmesi 80’inden önce olacaktır"
***
Başbakan’ın 900 yıl önceye itiraz edip 1915’teki Çanakkale Savaşı’na atıf yapması, belki de kendi özel kişisel tarihini 100.yıl parantezine almak istemesinden.
Ona göre de ülkemizin asıl tarihi, 2015’te Çankaya’ya çıktığı ve Çamlıca’daki Tayyibiye Camii bittiği zaman başlayacak.
Çanakkale Zaferi’ni 2015’te Çankaya Zaferi ile birlikte kutlayacak.
Elbette sokaktaki yüzde 50 ile elinde ve evlerinde zorla tutuğu yüzde 50’nin dengesi hiç bozulmazsa.
Kınalıyı Kınamak
Olimpiyat 2020’yi kaybettik.
Ama gençlik ve spor adına çok şey kazandık:
- Bu konulardan sorumlu Bakanımızın, Ankara’da ucuza kapattığı tarihi evler ve AKP’li belediyeye sattığı şahsi 2.el oto gibi olaylardan etik düzeyini biliyorduk.
- Başbakan’ın evrak çantasını taşıma imtiyazının sadece onda olduğunu görmüştük.
- Şimdi de kendisinin şahsi edep-adap düzeyini de öğrenmiş olduk.
- Keşke, "Sevinenler kına yaksınlar" demek yerine, ruj ve oje sürsünler falan deseydi.
- "Kına"yı Batı dillerine çevirmek ve Sayın Bakan’ın meşrebini yabancılara anlatmak daha kolay olurdu.
Okur Öfkesi
Bre Allah’tan korkmazlar.
Ülkenin en güzide iki kulübünü "temizlen de gel!" diye Avrupa’dan men etmişler.
Madalyalı atletlerin bile dopingli çıkmış.
Polisin, sekiz on kişilik kalabalık görünce basıyor biber gazını, tazyikli, arada da eczalı suları.
Sabah akşam cehennem azabından beter bir trafiğin var.
Kusuru ODTÜ’lü öğrencilerde arayan saldırgan belediye başkanların, ağzı kınalı bakanların var.
Biraz edep Ya-Hu!
Ali Osman Akçalı Ümraniye - İST.
Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka.
Montesquieu
Emre Kongar - Eleştiri, Hakaret ve Demokrasi!
Eleştiri, bence çok değerli bir davranıştır…
Hem "eleştirmek" hem de "eleştirilmek".
Akademik hayatın temelinde yatar eleştiri:
Size değer verenler, sizin yetişmenize, sizin ilerlemenize katkıda bulunmak isteyenler, sizi, yaptıklarınızı, yazdıklarınızı, söylediklerinizi eleştirirler…
Siz de bunlardan yararlanır, kendinizi geliştirirsiniz.
Yeterince olgunlaşıp gençlere yol göstermeye başladığınızda da, öğrencilerinizi, asistanlarınızı eleştirir, onların gelişmesine katkıda bulunursunuz.
Ayrıca akademik yaşam, gerçeği aramakla yükümlü olduğu için, gerçeğe ulaşma yolunda da eleştiri vazgeçilmezdir!
***
Eleştiri, benim için ve akademik hayat için ne denli değerliyse, demokrasi için de aynı derecede mukaddestir; dokunulmazdır, vazgeçilmezdir:
Her rejimde iktidar vardır ama sadece demokrasilerde muhalefet, yani eleştiri olur!
***
Demokrasilerde iktidarlar, eleştiriye sadece tahammül etmekle yetinemezler:
Demokrasilerde iktidarlar, kendileri gibi düşünmeyenlerin eleştiri haklarını korumakla da yükümlüdürler!
Akıllı ve becerikli olanlar, ayrıca bu eleştirilerden yararlanırlar da…
***
Eleştiriye tahammülü olmayan politikacılar demokrasiye inanmayanlardır…
Demokrasiye inanmayan ama demokrasi sayesinde iktidara gelen politikacılar, genellikle eleştirileri ya "ihanet" ya da "hakaret" olarak nitelerler:
Çünkü demokrasiyi sadece kendileri için isteyenlere göre, tek ve biricik doğru kendi yaptıkları ve savunduklarıdır; onun dışındakiler hainliktir, kötü niyetlidir!
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2013-2014 adli yılının açılış töreninde Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof.
Metin Feyzioğlu’nun yaptığı eleştiriler için şöyle demiş:
"Yargıtay Kanunu’nda orada baro başkanı da konuşur diye bir madde yok.
Neymiş, teamülmüş.
Yok öyle bir şey.
Hakkı yok.
Orada gözümüzün içine baka baka bize hakaret ediyor.
Cevap verme hakkımız da yok.
Ama söyledim, bir daha adli yıl açılış töreninde bunlar konuşacaksa ben gitmeyeceğim.
Gidersem de Yargıtay Başkanı konuştuktan sonra çıkacağım"
***
Oysa Feyzioğlu’nun konuşmasında tek bir hakaret sözcüğü ya da ifadesi yok.
Bu sözler, Başbakan Erdoğan’ın, sadece hukuka değil, demokrasiye bakışını da açıklıyor!
Özgen Acar - 29.Çağdaş Olimpiyatlar (4)
Bilindiği gibi "demokrasi" sözcüğünün kökeni Yunanca "demos (halk)" ve "krasi (güç-yönetim)" tamlamasından gelir.
Kısaca "halkın yönetimi" demektir.
Bu sözcüğün tam karşıtı olan "otokrasi" sözcüğünün kökeni de Yunanca "auto (kendi-kişi)" ve "krasi (güç-yönetim)" tamlamasıdır.
Kısaca "kişisel yönetim" demektir.
Kişisel yönetim ise diktatörlük değil midir?
29.Çağdaş Olimpiyatların Tokyo, Madrid ve İstanbul arasındaki seçimi öngören oylaması cumartesi günü Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te yapıldı.
İstanbul Madrid’i eledi, ancak Tokyo kazandı.
***
Türkiye’nin eksilerine 3 Eylül Salı günkü 3.yazımızda yer vermiştik.
Dediklerimiz çıktı…
Ancak önemli bir gerçeği görememişiz!
İstanbul’un kazanamaması gerçeğini Nev York Times Gazetesi pazar günü şöyle açıkladı:
"Türkiye’deki siyasal ortam istikrarsızdır.
Kimilerine göre de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın otokrasisi nedendir!"
Bu sözlerin doğrulanması Uluslararası Olimpiyat Komitesi (UOC) Başkan Yardımcısı Thomas Bach’tan "İstikrarsızlık İstanbul’un şansını azalttı…" sözleri ile geldi.
Bazı komite üyeleri de açıklamalarında Erdoğan’ın ülkede "laikler" ile "İslamcılar" arasında şiddetli ayrım yaratmasına bağladılar.
Dünkü Cumhuriyet Spor Sayfası’nda oylamayı Buenos Aires’te izleyen arkadaşımız Arif Kızılyalın’ın haberini tümleyen dünya basınından alıntılar, Türkiye’ye değil de Erdoğan’a ayna tutuyordu.
Bilmiyorum Başbakan bu gerçekleri gösteren bir aynaya bakabiliyor mu?
***
94 ülkenin katıldığı oylamada Tokyo’nun gücü daha ilk sonuçta belli oldu.
Aldığı 42 oya 5 oy daha ekleseydi, ikinci aşamaya bile geçilmeyecekti…
1.oylamanın 2.ayağında kapışan Madrid ve İstanbul’da oylar az farkla yüzümüzü güldürdü.
Ancak daha o anda kaybedeceğimiz anlaşılmıştı.
Çünkü 16 ülke daha İstanbul’un karşısına geçmiş ve biz Tokyo’nun 1.ayaktaki oyunu güç bela yakalayabilmiştik.
2.oylamada ise 13 ülke İstanbul’a sırtını dönerek Tokyo’yu kazandırmıştı.
Oylar gizli olduğu için hangi ülkelerin İstanbul’a oy vermediklerini bilmek olanaksız.
Ancak bazı varsayımlarda bulunabiliriz.
1.Moskova’da Erdoğan’ın sırtını sıvazlayan Başkan Barack Hussein Obama’nın ABD’si başından beri Tokyo’yu destekledi"Neden İstanbul değil" sorusunun yanıtını o gün basınımıza yansıyan haberlerden öğrenebiliriz.
ABD Dışişleri Bakanlığı, vatandaşlarına Türkiye’nin Güneydoğu bölgesine gitmemeleri uyarısını yapmakla kalmamış, Adana İncirlik Üssü’ndeki ailelerin de ABD’ye dönmelerini istemişti.
2.Bir Avrupa Birliği (AB) ülkesi olan İspanya’yı öteki üye ülkeler tümüyle desteklemiş, ancak 2.ayakta elenince "blok" halinde İstanbul’a "kırmızı kart" gösterip Tokyo’ya oy verdiler.
Bu arada AB İşleri Bakanı’nın açıklamalarıyla mangalda kül koymadığı gerçeği de ortaya çıkmış oldu!
***
Başbakan Erdoğan sonuç hakkında "Tokyo daha önce almıştı.
İspanya’da da bir olimpiyat düzenlendi.
İstanbul ise almamıştı.
Adil davranılmadı.
Bu yönüyle 1.5 milyarlık İslam dünyası ile bağlantıları kesip atıyorlar" dedi.
Bırakın Hıristiyan ülkeleri, Tunus, Libya, Mısır, Suriye, Lübnan ve Irak’taki kanlı olaylardan dolayı duydukları "İslamafobi"yi (İslam korkusunu); Müslüman ülkelerden acaba kaçı İstanbul’a oy verdi?
1.Haçlı Seferi’nin bayraktarlığını yapıp İstanbul’a da gelen Papaz Pierre L’Ermite gibi Moskova’da Müslüman Suriye’ye Haçlıları kışkırtan Erdoğan’ın Buenos Aires’te "Barış köprüsü kuralım" sözleriyle Picasso’nun "barış güvercini" rolüne soyunmasına acaba Mısır, Suriye, Irak oy verdiler mi?
***
Monako Prensi Albert, sonucu "Bölgedeki istikrarsız durum İstanbul’un adaylığına zarar verdi.
Tokyo güvenli bir çift el önerdi.
Oyunları finanse etme sorunları yok.
Ne inşaat ne de düzenleme anlamında sorunları var!" sözleri ile değerlendirdi.
Bu konuda Tokyo ile İstanbul’u kıyaslayabiliriz.
1.Güçlü ekonomiye sahip Japonya, hazır altyapısına Tokyo oyunları için 4.9 milyar dolar harcayacak.
Güçsüz ekonomisiyle Türkiye ise sıfırdan başlayacağı altyapısına 19.2, İstanbul oyunlarını düzenlemeye de 2.9 milyar dolar harcayacak.
Tabii ki evdeki hesap bu!
Anımsarsınız Atina, 2004 oyunları için 10 milyon Avro öngörmüş; evdeki hesap çarşıya uymayıp 20 milyon harcayınca ekonomi çökmüş, yapılan tesisler bugün bakılamaz hale düşmüştü.
2.Londra’daki 2012 oyunlarına Japonya 24 dalın 16’sına 295 sporcu ile katılmış; 7 altın, 14 gümüş, 17 bronz olmak üzere 38 madalya kazanmıştı.
Türkiye ise 114 sporcu ile katılmış; 2 altın, 2 gümüş, 1 bronz olmak üzere 5 madalya almış, ancak 4’ü dopingli çıkmıştı!
Öteki doping skandalları da oylamada işin tuzu biberi oldu!
3.Oylamada, dünyanın en önemli toplu ölümlere neden olabilecek Japonya’daki "nükleer sızıntı tehlikesi" bile ciddiye alınmamış, ancak Gezi Parkı, Taksim (şimdi de ODTÜ) olayları ve Suriye savaşı daha tehlikeli bulunmuştu.
***
Arjantin’den gelen Türkiye için tek olumlu haber, güreşin 2020 ve 2024 oyunlarına yeniden alınması oldu.
Nasrettin Hoca’nın eşeğinin kaybolması ve yeniden bulunması gibi sevindirici bir haber geldi.
Güreşçilerimiz aldıkları madalya ile dünyada 5.sırada idiler.
Bu kazanç Tokyo’da da sürecek demektir.
Tabii dopingli çıkmazlarsa!
Bu sonuçlar karşısında derhal istifa etmesi gereken Spor ve Gençlik Bakanı Suat Kılıç, "Türkiye kaybetti diye kına yakanlar…
Kına stoku tükenmiş…" sözleri ile bazı insanlarda utanma duygusunun kalmadığını da doğrulamış oldu.
Buenos Aires’te oylamayı Türkiye değil, Başbakan Erdoğan kaybetmiştir.
Bu sonuç dünyanın gözünde Erdoğan’ın "güven oylamasını" kaybetmesinden başka bir şey değildir.
Yabancılar, Türkiye’deki durumu görüyor, Tayyip’in yüzde 50’si ne yazık ki bu gerçeği göremiyor!
Oktay Akbal - Sevgili Mustafa Balbay’a
Sayısız insan var hapishanelerde!..
Mustafa Balbay da içlerinden biri...
Benim sevgili arkadaşım, nerdeyse kardeşim.
İlhan Selçuk’u anımsadım, "Balbay’dan çok şey bekliyorum.
Bizlerin yerini dolduracak" dediğini...
İlk yazılarından beri izlediğim bir yazar, bir gazeteci...
Sayısız kitap yazmış.
Beş yıldır "içerde"...
Yani özgürlükten, eşinden, çocuklarından, arkadaşlarından, bizlerden kopuk.
Çaresizlik içinde yine de hak, adalet, eşitlik, dürüstlük savaşı veriyor.
Kapatıldığı hücrelerden dışarısı görülmez ama o daha ötesini de görür, duyar...
Niye bu denli ünlü biri.
Bir bakıma kendi yapıtlarıyla sağlamış ünlü biri olmayı.
Ama iktidardaki bir anlayışın, bir tutkunun insanları olan politikacı namlı kişilerin kurbanı.
Ne yapmış?
Nedir suçu?
Bu öyle bir soru ki kimse doğru yanıt veremez.
Çünkü akıl almaz işlerin açıklaması olamaz.
Olsa olsa ters kafaların, çıkarcı birtakım niyetlerin düşmanlığı olur.
Mustafa Balbay tek başına da değil.
Yüzlerce gazeteci, asker, sivil de onunla birlikte ordaki burdaki cezaevlerinde.
Beş yıl geçmiş, geçiyor, geçecek de...
Kim yaptı bunu?
Kim, kim, kim?
Bir iktidar gelmiş seçimde ön alarak.
O gün bugün tam egemenliğini işte böyle gerçek aydınları ezmeye, giderek yok etmeye, öylelerinin artık yetişmemesine...
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan sanki iki kardeş.
Biri nerdeyse öteki de orda.
Aynı partiden değillerse de gerçek laik, cumhuriyetçi bir ordunun erleri.
Giderek apayrı bir parti kurulacak, siyaset dünyamıza güvenli bir politika yaşamı getirecek, doğruyu yanlışı ayırt etmeyi bilen, Atatürk Türkiyesi’nin nerdeyse son savunmasını üstlenen...
Mahkemede yaptığı savunması kitap olarak da çıktı.
Bu nasıl savunma?
Baştan başa suçlamayla dopdolu.
Kim suçlanıyor?
Elbette dürüst yurttaşları toplayıp tutsak kamplarına tıkanlar.
Gerçek bir insan isen; adaleti, yurtseverliği, hukuk ve demokrasiyi savunuyorsan, tüm emeğini bu yolda direnmeye vermişsen...
İşte sen Mustafa Balbay’sın.
Sen, ben, o, hepimiz.
Atatürk devrimlerinin cumhuriyetini sonuna kadar olanca güçleriyle koruyanlar, yaşatanlar.
Yobazlıklara inat yaşatacaklar...
a45UyF587661-201307301451-05
^^^^^ - vvvvv
zaryop:jaro
KARA CIZGILER. . . . . .
dogada ilk kirlenmedir
ulkelere
bolunmesi
yeryuzunun
Fazil Husnu DAGLARCA
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot. |
0 Comments:
Post a Comment
Subscribe to Post Comments [Atom]
<< Home